Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

4 Aralık 2025 Perşembe

Yakınlarla Münasebetlerin Mertebeleri

 Şüphesiz hakka muhalefet eden yakınların hepsi tek mertebede değildir, dolayısıyla onlara karşı muamele de tek türden değildir. Muhaliflere Muamele Fıkhı (el-İnfirak) adlı kitabımda meseleyi ayrıntılarıyla işlemeye çalışmıştım. Bu konuda çokça sorulduğu için özet olarak bu yazıyı yazdım:

1- Gayri Müslim Olup Din Düşmanı Olmayan Akrabalar

Yahudi, Hristiyan, Ateist, Deist kimseler olup din düşmanlığı etmeyenler.

Ey mü’minler, eğer inkârı imana tercih edi­yorlarsa, babalarınızı ve kardeşlerinizi dostlar edinmeyin. Sizden kim onları dost edinirse işte onlar zalimlerin ta kendileridir. De ki: “Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz akrabalarınız, elde ettiğiniz mal­lar, durgunluğundan korktuğunuz ticaret ve hoşlandığınız evler, Allah’tan, pey­gamberinden ve Allah yolunda cihad etmekten sizin için daha fazla sevgili ise Allah’ın emri gelinceye kadar bekleyin. Allah, fasıklar güruhunu hidayete erdir­mez” (Tevbe 23-24)”

Allah, din konusunda sizinle savaşmayanlara, sizi yurtlarınızdan çıkarmayanlara iyilik yapmanızı ve onlara adaletli davranmanızı size yasaklamaz. Çünkü Allah adaletli davrananları sever.” (Mumtehine 8)

Bu türden anne babaya, dine aykırı olmayan konularda itaat edilir, sılayı rahim bağları gözetilir:

Eğer onlar seni, hakkında bilgin olmayan bir şeyi bana ortak koşman için zorlarlarsa, onlara itaat etme. Onlarla dünyada iyi geçin.” (Lukman 15)

2- Din Düşmanı Akrabalar

Gayri Müslim olup İslam dinine ve dindarlara düşmanlık edenler.

Allah, ancak din konusunda sizinle savaşanları, sizi yurtlarınızdan çıkaranları ve çıkarılmanız için arka çıkanları velî edinmenizi yasaklar. Kim onları velî edinirse, artık onlar zalimlerin kendileridir.” (Mumtehine 9)

3- Zındık ve Akidevi Nifak Sahibi Münafık Akrabalar

Bu tür kimseler küfre düşüren akidelere sahip olup bunu sözeri veya filleriyle bir şekilde ortaya çıkaran, yine de müslüman olduğunu iddia eden kimselerdir.

Dünya hükmü bakımından İslam kadısı hüccet ikame edip haklarında hüküm vermedikleri sürece dünyevi ilişkilerde müslümanmış gibi muamele görürler, fakat onlara karşı daima mesafeli olunur. Özellikle günümüzde bu kimselere yaptırım uygulayacak bir makam bulunmadığından, küfrî akidelerini açıkça ortaya koyan ve propagandasını yapan kimselere net bir mesafe konulması, kişinin en yakınları dahi olsalar mecbur kalmadıkça bu kimselerle irtibat kurulmaması gerekir.

Müslüman olduğunu iddia eden tarihselci veya evrenselci Sünnet inkârcıları, Atatürkçüler, Mustafa İslamoğlu, Abdulaziz Bayındır, Murat Gezenler, Ebu Hanzala gibi zındıklara sempati duyanlar, partici mutaassıplar, namazı terk edenler, kader inkârcıları, bulaştığına inanılan hastalık vb sebeplerle cemaatle namazların yasaklanmasını caiz görenler ve benzerleri bu sınıftandırlar.

İbrahim ve onunla beraber olanlarda sizin için güzel bir örnek vardır. Hani kavimlerine demişlerdi ki: “Biz, sizlerden ve Allah dışında taptıklarınızdan uzağız. Sizi tanımıyoruz. Sizinle aramızda, siz Allah’a bir olarak iman edinceye kadar ebedi bir düşmanlık ve bir kin başgöstermiştir.” (Mumtehine 4)

Hâlbuki muhakkak O size kitapta indirmiştir ki: “Allah’ın ayetlerinin inkâr edildiğini ve onlarla alay edildiğini işittiğiniz zaman onlar başka bir söze dalıncaya kadar onlarla beraber oturmayın; yoksa o zaman muhakkak siz de onlar gibisinizdir.” Muhakkak Allah münafıkları da kâfirleri de hep beraber Cehennemde toplayacaktır.” (Nisa 140)

Abdullah b. Mes’ud radıyallahu anh “Kâfirlerle ve münafıklarla cihad et” ayeti hakkında şöyle dedi:

 “Eliyle cihad eder, buna gücü yetmeyen diliyle, buna gücü yetmeyen kalbiyle cihad eder ve asık surat gösterir.”[1]

4- Bid’at Ehli ve Bid’at Sahibi Akrabalar

Sünnete muhalif olduğunu bilmesine rağmen dinde sonradan çıkarılan bir akide veya ameli benimsemekte ısrar eden kimselerdir.

Haricilik, Mürcie, Eşarilik, Maturidilik, Sufilik, Şiilik, Mu’tezile gibi akideleri savunan ve bu ideolojilerin propagandasını yapanlar bu türdendir.

 Cübbeli Ahmed, Abdullah Yolcu, Nurettin Yıldız vb. bidatçilere sempati duyanlar da bu türdendir. Yine suretli videolar çekerek davet yapan bid’atçileri dinleyenler de bu türdendir.

Bid’at ehli kimseler, kişinin anne babası dahi olsalar bid’atlerinden tevbe ettiklerini açıkça ortaya koyana kadar onlardan uzaklaşılması, irtibatın kesilmesi gerekir.

Ebu Muhammed el-Murteiş rahimehullah dedi ki: “Ebu Hafs en-Nisaburi rahimehullah’a: “Bid’at nedir?” diye sorulunca şöyle dedi:

 “Hükümlerde haddi aşmak, sünnetler hakkında gevşeklik göstermek, re’ylere ve hevâlara tabi olmak, (selefe) iktidayı ve (sünnete) ittibayı terk etmektir.”[2]

Allah’a ve ahiret gününe iman eden hiç bir kavmin, Allah’a ve rasûlüne muhalefet eden kimselere, babaları, oğulları, kardeşleri veya aşiretleri olsa bile sevgi beslediklerini göremezsin.” (Mucadele 22)

İbn Mes’ud radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

Allah’ın benden önceki ümmetlere gönderdiği her bir nebînin kendi ümmetinden havarî ve dostları olmuştur. Bunlar o nebîden sonra sünnetine tutunur, emirlerine uyarlar. Bunlardan sonra ise yapmadıklarını söyleyen (kendileri yapmadıkları halde başkalarına emreden) ve emrolunmadıkları şeyleri yapan halefler çıkar. Kim onlarla eliyle cihad ederse mü’mindir. Kim diliyle cihad ederse mü’mindir. Kim kalbiyle cihad ederse mü’mindir. Bundan sonrasında ise hardal tanesi kadar iman yoktur.”[3]

İbn Ömer radiyallahu anhuma’dan: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

 Kim bir bid’at sahibinden Allah için buğzederek yüz çevirirse Allah onun kalbini emniyetle ve imanla doldurur. Kim bir bid’at sahibini açıklarsa (ve ona inkar ederek karşı çıkarsa) Allah onu büyük korku gününde güvende kılar. Kim bir bid’at sahibini aşağılarsa Allah onun cennette yüz derecesini yükseltir. Kim bir bid’at sahibine selam verirse yahut onu güler yüzle karşılarsa veya onu sevindirecek şekilde ona yönelirse Allah’ın Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’e indirdiğini hafife almış olur.”[4]

Bid’at ehli olan anne babaya itaat edilmez:

Kalbini bizi anmaktan gafil kıldığımız, kötü arzularına uymuş ve işi gücü aşırılık olan kimseye itaat etme.” (Kehf 28)

5- Fasık ve Ahlakî Nifak Sahibi Akrabalar

Fasık; günah olduğunu bildiği bir şeyi açıktan işlemekte ısrar eden kimsedir. İnsanlardan gizli olarak günah işleyen fasık sayılmaz. Yine bir şeyin günah olduğunu bilmeden işleyen kimse de fasık sayılmaz.

Ahlakî nifak sahibi ise söz verip sözünde durmayan, yalan söyleyen, emanete ihanet eden, tartıştığında haddi aşıp biriktirdiği kusurları kavga anında sayıp döken, kadın erkek karışık ortamlardan razı olan vb. kimselerdir.

Bu sınıftan kimselere karşı maslahata göre hareket edilir. Bu kimselere karşı caydırıcı olması için dargınlık gösterilmesi meşrudur.

Abdullah b. Mes’ud radıyallahu anh “Kâfirlerle ve münafıklarla cihad et” ayeti hakkında şöyle dedi:

 “Günahkâr kimseyle karşılaştığında onu asık suratla karşıla”[5]

Diğer bir lafzı şöyledir: İbn Mesud radıyallahu anh dedi ki: “Eğer günahkâr bir komşun olursa ve onu değiştirmeye (ıslah etmeye) gücün yetmezse onu asık suratla karşıla”[6]

Günahını açıktan işlemeyen kimselerin ise kusurları araştırılmaz, görülse de ayıbının gizlenmesi gerekir:

Bera radıyallahu anh’den: “Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem bize hutbe verdi hatta perde arkasında olan kızlar dahi işitti. Yüksek sesle seslenerek şöyle buyurdu:

 Ey diliyle iman etmiş fakat kalplerine iman ulaşmamış topluluk! Müslümanları gıybet etmeyin! Onların ayıplarını araştırmayın! Zira kim kardeşinin ayıbını araştırırsa Allah da onun ayıbını takip eder ve evinin ortasında dahi olsa onu rezil eder.”[7]

6- Cahil Olup İlimden Yüz Çeviren Akrabalar

Dinin hükümlerine karşı cahil olmayı kendi ihtiyarlarıyla tercih eden kimseler müslüman olduklarını iddia ediyorlarsa bu kimseler nifak üzeredirdir. 3. Maddede zikredilenler böyleleri için de geçerlidir.

Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:Cahillerden yüz çevir” (A’raf 199)

Salim b. Abdillah Şam’lılardan, yanlarında çıngırak bulunan bir topluluğa uğradı ve: “Bu yasaklanmıştır” dedi. Onlar da: “Biz bunu senden daha iyi biliriz. Çirkin görülen ancak büyük çanlardır. Bu gibi şeylerde ise sakınca yoktur” dediler. Bunun üzerine Salim sustu ve

“Cahillerden yüz çeviriyorum” dedi.[8]

7- Sünnete Saygılı Olsa da Cehaletle Bid’ate veya Fıska Düşmüş Akrabalar

Öğrenilmesi için çaba gerektiren meselelerden cahil kalmış olup, kendisine Kur’ân veya sünnet delili tebliğ edildiğinde, gereğiyle amel etmese bile inkar etmeyen, sünnete karşı saygılı olan kimselerdir.

Bu türden kimselerle irtibat tamamen kesilmez, lakin onların Kitap ve sünnete aykırı davranışları da görmezden gelinmez. Dini konularda cahilce ileri geri konuşmaları halince ya uyarı yapılırarak düzeltmeleri sağlanır, uyarıyı dinlemezlerse de yüz çevirilir.

Ayetlerimiz hakkında konuşmaya dalanları gördüğün zaman onlar başka bir söze geçinceye kadar onlardan yüz çevir. Şeytan sana unutturursa, hatırladıktan sonra o zalimler topluluğu ile beraber oturma!” (Enam 68)

Ebu’d-Derdâ radiyallahu anh’den: “Bir adam bir günaha düşmüştü. Ona sövüyorlardı. Bunun üzerine dedi ki:

 “Ne dersiniz, şayet onu bir kuyuda bulsanız çıkarmaz mısınız?” Onlar da:“Evet” dediler. Ebu’d-Derda radiyallahu anh dedi ki:

“Kardeşinize sövmeyin. Allah sizi bu günahtan afiyette kıldığı için hamd edin.” Dediler ki:“Ona buğzetmiyor musun?” Dedi ki:

“Onun ancak ameline buğzederim. O günahı terk ettiğinde kardeşimdir.”[9]



[1] Sahih mevkuf. İbn Ebi Hatim, Tefsir (7/333) Taberi (14/358)

[2] Sahih maktu. Herevi Zemmu’l-Kelam (1251) İbn Abdilhadi Cem’ul-Cuyuş (95)

[3] Sahih. Muslim (50) Ahmed (1/458, 461)

[4] Sahih ligayrihi. Hatib Tarih (10/263) Hatib, Muvazzahu Evham (288) Hadisu Ebi’l-Fadl ez-Zuhri (no:147) Kudaî Musnedu Şihab (537) Herevi Zemmu’l-Kelam (4/168 no: 949) Ebû Nuaym Hilyetu'l-Evliyâ (8/199, 200) İbn Ebi’l-Muberred, Cem’u Cuyuşi’d-Desakir Ala İbn Asakir (no: 46) Deylemi (5779) Ebu’l-Kasım ez-Zencani el-Munteka Min Fevaid (59) İbn Asakir Tarih (54/199)

1. Rivayet Yolu: Hatib, Ebu Nuaym, Ebu’l-Fadl ez-Zuhri, Herevî ve İbn Ebi’l-Muberred bunu; el-Huseyn b. Halid - Abdulaziz b. Ebi Ravvad – Nafi – İbn Ömer yoluyla rivayet ettiler. el-Huseyn b. Halid Ebu Cuneyd hakkında İbn Main: “Sika değil” dedi. İbn Adiy: “Hadislerinin geneli zayıf veya meçhul kimselerdendir” demiştir. Abdulaziz b. Ebi Ravvad; sikadır. Onun hakkında cerh sabit olmamıştır.

2. Rivayet Yolu: Ebu Nuaym, Abdulgaffar b. el-Hasen b. Dinar - Suleyman el-Havvas ve İbrahim b. Edhem’in arkadaşı olan; Muhammed b. Mansur ez-Zahid - Abdulaziz b. Ebi Ravvad – Nafi – İbn Ömer radıyallahu anhuma yoluyla rivayet etmiştir. Abdulgaffar b. el-Hasen hakkında Ebu Hâtim: “sakınca yok” demiştir. Muhammed b. Mansur’un cerh ve ta’dili hakkında malumat bulamadım.

3. Rivayet Yolu: Kudaî; Musnedu Şihab’da: Ebu Hazim Abdulgaffar b. el-Hasen b. Dinar – Abdulaziz b. Ebi Ravvad – Nafi – İbn Ömer radiyallahu anhuma yoluyla mutabisini zikretmiştir. Abdulgaffar b. el-Hasen bu rivayette Abdulaziz b. Ebi Ravvad’dan işittiğini tasrih etmiştir.

4. Rivayet Yolu: Ebu Nasr es-Secezi el-İbane’de; İshak b. Rahuye - Abdulmecid b. Abdilaziz b. Ebi Ravvad – babası – Nafi İbn Ömer radiyallahu anhuma yoluyla rivayet etmiştir. Bkz.: İbn Arrak, Tenzihu’ş-Şeria (1/314) Suyuti, Lealiu’l-Masnua (1/230) Abdulmecid b. Abdilaziz sika, saduktur, hafızası bakımından eleştirilmiştir. Rivayeti takviye için elverişlidir.

5. Rivayet Yolu: Ebu’l-Kasım ez-Zencani ve İbn Asakir; Ebu Hazim Abdulgaffar b. el-Hasen b. Dinar - Muhammed b. Mansur - Abdulaziz b. Muhammed ed-Deraverdi – Nafi – İbn Ömer radıyallahu anhuma isnadıyla rivayet etmişlerdir. Abdulaziz b. Muhammed ed-Deraverdî saduk olup hafızası bakımından eleştirilmiştir. Muhammed b. Mansur’un cerh ve tadiline dair bilgi bulunmadığı daha önce geçmişti. Netice: Rivayet yollarının bir araya gelmesi ile hadis “sahih ligayrihi”dir.

[5] Sahih mevkuf. Taberani (9/112) Zehebî Mu’cemu’l-Latif (39)

[6] Sahih mevkuf. Hennad es-Seri, Zühd (1251) Vekî Zühd (532)

[7] Sahih. Ebu Ya’la (3/237) Ebu Nuaym Sıfatu’n-Nifak (2) Ebu Nuaym Delail (356) Temmam, Fevaid (242) Şecerî, Emali (2510-2511) Abdulhalık eş-Şehami, Erbain (39) Ru’yani, Musned (305) İbn Ebi’d-Dunya el-Gıybet (28) İbn Ebi’d-Dunya es-Samt (167) Ebu’ş-Şeyh, et-Tevbih (87) Beyhakî, Şuab (7/108, 521)

[8] Sahih. İbn Ebî Hâtim Tefsir (8688)

[9] Buhârî ve Muslim'in şartlarına göre sahih. Ma’mer Cami (880) Begavi Şerhu’s-Sunne (13/137) Ebû Dâvûd Zühd (232) Ebû Nuaym Hilyetu'l-Evliyâ (1/225) Beyhakî Şuab (5/289) İbn Asakir Tarih (47/177)

30 Kasım 2025 Pazar

Ebu Arafe'nin Kunut Kelimesi Hakkındaki Saptırmasına Cevap

 

Günümüzde hangi hatiplerin bid’atçi olduklarını anlamak için âlim olmaya gerek yok. Zira onların çoğu video sureti çekerek şirke yakın bir büyük günahı açıktan işliyorlar, bunu dinî davette kullanmalarıyla alenî olarak bid’at sergiliyorlar. Kimisi bunu helal sayarak daha beter bir şirke batıyor! Bu kimselerin sapıklığını görmek için derin bir ilim gerekmiyor!

Video suretini helal sayan sapık hatiplerden biri olan Salahuddin Ebu Arafe bir videosunda özetle diyor ki, “Vahhabiler dua ibadettir diye Allahtan başkasına dua edenleri tekfir ediyorlar. Şükür de ibadettir, hâlbuki Allah’tan başkasına şükür meşrudur. İnsanlara teşekkür etmeyen Allaha şükretmiş olmaz. Sorun bakalım onlara kunut ibadet değil midir? Değildir derlerse Allah’ı ve rasulünü yalanlamış olurlar...”

Sonra kunutun ibadet olduğuna dair ayetler zikrediyor ve

وَمَنْ يَقْنُتْ مِنْكُنَّ لِلَّهِ وَرَسُولِهِ وَتَعْمَلْ صَالِحًا نُؤْتِهَا أَجْرَهَا مَرَّتَيْنِ

Sizden kim, Allah'a ve rasûlüne kunut (itaat) eder ve sâlih amel işlerse ona mükâfatını iki kat veririz.” (Ahzab 31) ayetini öne sürerek:  Haydi buna da şirk deyin” manasında sözler ediyor!

Bu adam sırf “Sadece Kur’ân ve sünneti delil kabul ediyor, kıyasa reddiye veriyor” yahut birçok konuda hakkı söylüyor diye Ehl-i Sünnet olduğunu zannedenler olabilir. Lakin bu adam kıyası inkar etse de sapıktır. Çünkü menheci bozuktur. Salih selefin menhecini menhec edinmemektedir. Şüphesiz doğru menhec, Kur’ân ve Sünneti, salih selefin menheciyle esas almaktır. Her “Kur’ân ve sünnet” diyen hak üzere değildir. Kur’ân ve sünnet dediği halde salih selefin menhecini hiçe sayan nice sapıklar vardır.

Salahuddin Ebu Arafe’nin Kovit plandemisi zamanında cemaatle namazları yasaklayanlara, saflar arasına mesafe koyanlara itiraz ettiğini, tekfiri vacip olan bu kimseleri tekfir ettiğine de şahit olmadık. Halbuki kendisi güya gördüğü her münkere itiraz etmeye çalıştığını izhar eden birisi, ama hakkın açıklanması gereken yerde sükut ediyor! Bu da onun bu apaçık küfrü küfür görmemekle kendisinin de bu küfre razı olduğuna delalet etmektedir.

Yukarıda kunut kelimesi hakkında Ebu Arafe’nin sözleri de kendisinin ne kadar ahmak biri olduğunu göstermektedir. Lakin edebiyatı o kadar kuvvetli ki, onu dinleyenler bu ahmakça sözleri hak zannediyorlar!

Vahhabi olmaktan (İbn Abdilveehab'ı veya başka alimleri taklit etmekten) Allah'a sığınırım, lâkin, tevhidi beyan için cevap olarak derim ki, Ebu Arafe Vahhabilere karşı düşmanlık taasubuyla kendisine hiç yakışmayan cahilce mugalatalara batmış durumdadır. Kıyası reddeden biri olmasına rağmen şükür ile duayı kıyaslaması absürt bir yaklaşımdır.

Dua Allah’ın yalnızca kendisine tahsis ettiği ibadetlerdendir. Secde gibi. Nitekim Kur’ân ve sünnette duada Allahın birlenmesinin ve başkasına yöneltilmemesinin zorunlu oluşuna dair birçok naslar vardır ve malumdur.

Şükür ise Allah’ın meşru kılmasıyla başkalarına da yönlendirilebilecek bir fiildir. Sevgi ve korku fiilleri de bu şekildedir.

Ebu Arafe aynı madrabazlığı kunut kelimesi hakkında da yapıyor! Halbuki Katade b. Diame rahimehullah demiştir ki

“Kur’ân’daki bütün kunut kelimeleri itaat anlamındadır.” Bunu Abdurrazzak tefsirinde hasen isnadla rivayet etmiştir.

Ebu Arafe böylece ıstılahlar üzerinden laf canbazlığı yapıyor ve “Kunut da bir ibadet değil mi?” diye soruyor. Yani onun sorusu “İtaat de, bir ibadet değil mi?” demektir. Böyle abes bir soruda mantık aranır mı?

Allah’a itaat edilmesi ibadet olduğu gibi, rasule itaat ve bizden olan ulu’l-emre, ana babaya itaat de birer ibadettir, ama bunlara itaat Allah’a ibadettir.

Yani rasule kunut da Allah’a ibadettir. Kur’ân ve sünnet nasları Allah’tan başkalarına şükür/teşekkür etmeye, rasule kunut etmeye cevaz verdiği için bunları meşru kabul ederiz.

Şimdi Ebu Arafe’ye biz soralım: “Kur’an ve sünnette duanın Allah’tan başkasına yönlendirilmesinin cevazını bulabiliyor musun? "Allah ile beraber başka bir ilaha dua etme" (Kasas 88, Şuara 213) kavli gibi birçok ayetleri görmezden mi geleceksin?

Rasulullahın Anne ve Babası Hakkında

 Babasının Ateşte Olmasının Manası

Muslim şöyle rivayet etmiştir: Enes radıyallahu anh'den:

أَنَّ رَجُلًا قَالَ يَا رَسُولَ اللهِ أَيْنَ أَبِي؟ قَالَ فِي النَّارِ فَلَمَّا قَفَّى دَعَاهُ فَقَالَ إِنَّ أَبِي وَأَبَاكَ فِي النَّارِ

“Adamın biri gelip: “Ey Allah’ın rasulü!! Babam nerede?” diye sordu. O da:

Baban ateştedir!” buyurdu. Adam dönüp gidecek olunca onu çağırıp:

Doğrusu senin baban da benim babam da ateştedir!” buyurdu.”[1]

Şüphe sahibi şöyle diyor: “Burada Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in bu adama: “Benim babam da senin baban da ateştedir” demesi, babalarının ebedî cehennemlik kafirler olduklarını göstermez. Nitekim Buhârî’nin Sahihinde (no:7294) Enes radıyallahu anh’den rivayette “…Bir adam kalktı ve: “Ben nereye gireceğim ey Allah’ın rasulü?” diye sorunca, “Ateşe” buyurmuştur. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem sahabisine bunu söylemiştir, bu sahabinin ebedî cehennemlik olmasını göstermez

Bu şüphe tutarsızdır. Zira bu hadiste Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in “Ateştesin” buyurduğu kimse münafıklardan biri olabilir. Onun “Ey Allah’ın rasulü” diye hitap etmiş olması, mü’min olmasına delalet etmez. Nitekim henüz müslüman olmamış bedevilerin de Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e: “Ey Allah’ın rasulü” diye hitap ettikleri sabit olmuştur:

Yezid b. Harun – İbrahim b. Sa’d – ez-Zuhrî – Amir b. Sa’d – babası Sa’d b. Ebi Vakkas radıyallahu anh yoluyla:

أَنَّ أَعْرَابِيًّا قَالَ يَا رَسُولَ اللَّهِ إِنَّ أَبِي كَانَ يَصِلُ الرَّحِمَ وَيَفْعَلُ فَأَيْنَ هُوَ قَالَ فِي النَّارِ فَكَأَنَّ الأَعْرَابِيَّ وَجَدَ مِنْ ذَلِكَ فَقَالَ يَا رَسُولَ اللَّهِ فَأَيْنَ أَبُوكَ قَالَ لَهُ حَيْثُمَا مَرَرْتَ بِقَبْرِ كَافِرٍ فَبَشِّرْهُ بِالنَّارِ قَالَ ثُمَّ إِنَّ الأَعْرَابِيَّ أَسْلَمَ قَالَ فَقَالَ لَقَدْ كَلَّفَنِي رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ تَعَبًا مَا مَرَرْتُ بِقَبْرِ كَافِرٍ إِلا بَشَّرْتُهُ بِالنَّارِ

“Bir bedevi, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem'e gelerek şöyle sordu:

“Babam akrabaları­nı ziyaret eder, onlarla iyi geçinir, şöyle ve böyle (iyilikler) yapardı. O ne­rededir?” Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

Ateştedir” deyince adam, bu sözden alın­dı ve  “Ey Allah’ın rasulü! Senin baban nerededir?” diye sordu. Bunun üzeri­ne Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

 Her nerede bir kâfirin mezarına uğrarsan, onu ateşle müjdele!” O bedevi bundan sonra Müslüman oldu ve dedi ki:

“Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, beni yorucu bir işle görevlendirdi. Her bir kâfirin mezarına uğradıkça onu mutlaka ateş ile müjdeliyorum.”[2]

Bu hadisin isnadı Buhârî ve Muslim’in şartlarına göre sahihtir. Muhtemelen burada soruyu soran bedevi, Enes radıyallahu anh hadisinde geçenle aynı kişidir.

Burada soruyu soran bedevi, soruyu sorduğu sırada müslüman değildi. Nitekim rivayetin sonunda bu bedevinin sonradan müslüman olduğu açıkça ifade edilmektedir. Bu bedevi, soruyu sorduğu sırada müslüman değildi ve Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e: “Ey Allah’ın rasulü” diye hitap etmişti.

Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in “Benim babam da, senin baban da ateştedir” şeklinde kullandığı ifade, babasının müşrik olarak öldüğünü göstermektedir. Nitekim “Her nerede bir kafirin mezarına uğrarsan onu ateşle müjdele” ifadesi buna delalet etmektedir.

Bu hususu pekiştiren diğer bir rivayet şu şekildedir:

İmran b. Husayn radıyallahu anhuma dedi ki:

جَاءَ حُصَيْنٌ إِلَى النَّبِيِّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ: أَرَأَيْتَ رَجُلًا كَانَ يَصِلُ الرَّحِمَ وَيَقْرِي الضَّيْفَ مَاتَ قَبْلَكَ؟، فَقَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: «إِنَّ أَبِي وَأَبَاكَ فِي النَّارِ» ، فَمَا مَضَتْ عِشْرُونَ لَيْلَةً حَتَّى مَاتَ مُشْرِكًا

“Husayn Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’e geldi ve dedi ki: “Bir adam sılayı rahim yapsa, misafir ağırlasa ama senden (sana iman etmeden) önce ölse ne dersin?” Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem:

Muhakkak ki benim babam da, senin baban da ateştedir” buyurdu. Yirmi gece geçmedi ki (Husayn’ın babası Ubeyd) müşrik olarak öldü.”[3]

Muhtemeldir ki Enes ve Sad b. Ebi Vakkas radıyallahu anhuma rivayetlerinde geçen ve sonradan müslüman olan bu bedevi, İmran b. Husayn radıyallahu anhuma’nın babası Husayn b. Ubeyd’dir. Zira Husayn radıyallahu anh sonradan müslüman olmuştur. Şu rivayet de bu manayı kuvvetlendirir:

İmran b. Husayn radıyallahu anhuma dedi ki:

أَنَّ قُرَيْشًا جَاءَتْ إِلَى الْحُصَيْنِ وَكَانَتْ تُعَظِّمُهُ فَقَالُوا لَهُ كَلِّمْ لَنَا هَذَا الرَّجُلَ، فَإِنَّهُ يَذْكُرُ آلِهَتَنَا وَيَسِبُّهُمْ فَجَاءُوا مَعَهُ حَتَّى جَلَسُوا قَرِيبًا مِنْ بَابِ النَّبِيِّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ، وَدَخَلَ الْحُصَيْنُ فَلَمَّا رَآهُ النَّبِيُّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ أَوْسِعُوا لِلشَّيْخِ وَعِمْرَانُ وَأَصْحَابُهُ مُتَوَافِدُونَ فَقَالَ حُصَيْنٌ مَا هَذَا الَّذِي يَبْلُغْنَا عَنْكَ إِنَّكَ تَشْتُمُ آلِهَتَنَا وَتَذْكُرُهُمْ وَقَدْ كَانَ أَبُوكَ جَفْنَةً وَخُبْزًا فَقَالَ يَا حُصَيْنُ إِنَّ أَبِي وَأَبَاكَ فِي النَّارِ يَا حُصَيْنُ كَمْ إِلَهًا تَعْبُدُ الْيَوْمَ؟ قَالَ: سَبْعَةً فِي الْأَرْضِ وَإِلَهًا فِي السَّمَاءِ قَالَ فَإِذَا أَصَابَكَ الضُّرُّ مَنْ تَدْعُو؟ قَالَ الَّذِي فِي السَّمَاءِ قَالَ: فَإِذَا هَلَكَ الْمَالُ مَنْ تَدْعُو؟ قَالَ الَّذِي فِي السَّمَاءِ قَالَ فَيَسْتَجِيبُ لَكَ وَحْدَهُ وَتُشْرِكُهُمْ مَعَهُ؟

“Kureyş, Husayn’a geldiler. Ona saygı gösterirlerdi. Dediler ki: “Şu adamla bir konuş. Zira o bizim ilahlarımızı anlatıyor ve onlara hakaret ediyor.” Sonra onunla beraber geldiler, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in kapısının yakınına oturdular. Husayn içeri girdi. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem onu görünce:

İhtiyara yer açın” buyurdu. (Ravi dedi ki): İmran radıyallahu anh ve arkadaşları da oradaydılar. Husayn dedi ki:

“Bana senden ulaşan şeyler de nedir? Sen ilahlarımıza hakaret ediyor ve diline doluyormuşsun! Hâlbuki senin baban da çanak ve ekmek idi (putlara ibadet edenlere hizmet ederdi)” Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:

Ey Husayn! Benim baabam da, senin baban da ateştedir. Ey Husayn! Bugün sen kaç ilaha ibadet ediyorsun?” Husayn dedi ki:

“Yeryüzünde yedi ve semada bir ilaha” Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:

Sana bir zarar isabet ettiğinde hangisine dua edersin?” Husayn: “Semadakine” dedi. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem:

Malın helak olduğunda hangisine dua edersin?” buyurdu. Husayn: “Semadakine” dedi. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:

Sana icabet eden bir tanesidir, sen ise O’na ortaklar koşuyorsun…”[4]

Annesine Bağışlanma Dilemesinin Yasaklanmasının Manası

Ebu Hureyre radıyallahu anh'den: “Nebî sallallahu aleyhi ve sellem, annesinin mezarını ziyaret etti. Ağladı, çevresindekileri de ağ­lattı. Sonra şöyle dedi:

اسْتَأْذَنْتُ رَبِّي فِي أَنْ أَسْتَغْفِرَ لَهَا فَلَمْ يُؤْذَنْ لِي وَاسْتَأْذَنْتُهُ فِي أَنْ أَزُورَ قَبْرَهَا فَأُذِنَ لِي فَزُورُوا الْقُبُورَ فَإِنَّهَا تُذَكِّرُ الْمَوْتَ

Annemin mezarını ziyaret etmek için Rabbimden izin istedim, ba­na bu izni verdi. Anneme bağışlanma dilemek için izin istedim, ama bana bu izni vermedi. Artık mezarları ziyaret edebilirsiniz. Çünkü bu, size ölümü hatırlatır.”[5]

Bureyde radıyallahu anh’den: “Nebi sallallahu aleyhi ve sellem, bir mezar kalıntısının yanına gelip oturdu. Çevresindeki insanlar da ona bakıp oturdular. Konuşan bir hatip gibi başını sallamaya, sonra da ağlamaya başladı. Ömer radıyallahu anh karşısına dikilip:

“Seni ağlatan nedir, ey Allah’ın rasulü?” diye sordu. O da buyurdu ki:

هَذَا قَبْرُ آمِنَةَ بِنْتِ وَهْبٍ، اسْتَأْذَنْتُ رَبِّي فِي أَنْ أَزُورَ قَبْرَهَا فَأَذِنَ لِي، وَاسْتَأْذَنْتُهُ فِي الِاسْتِغْفَارِ لَهَا فَأَبَى عَلَيَّ، وَأَدْرَكَتْنِي رِقَّتُهَا فَبَكَيْتُ

Bu, Vehb kızı Amine'nin mezarıdır. Burayı ziyaret etmek için Rabbimden izin istedim. Bana, bu izni verdi. Anneme bağışlanma dilemek için izin istedim. Rabbim, bana bu izni vermedi. Şimdi de anne­min şefkati bana ulaştı. Onun için ağladım.” Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, o kadar ağlamıştı ki, daha önce ve daha sonra o kadar ağladığı görülmemişti.[6]

Şüphe sahibi diyor ki: “Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in annesine bağışlanma dilemesinin yasaklanması, annesinin müşrik olduğunu göstermez. Şayet öyle olsaydı kabrini ziyaret etmesine de izin verilmezdi

Cevap: Bu itiraz da boş bir mugalatadan ibarettir. Müşriklerin kabrinin ziyaret edilemeyeceğinin bir delili yoktur. Bilakis bu babdaki hadis, kabir ziyaretine ancak ölümü hatırlattığı için izin verildiğini göstermektedir ki bu gayenin gerçekleşmesi için kabirde yatanın müslüman olması şart değildir. Nitekim İmam Nesâî bu hadisi, “Müşriklerinin kabirlerini ziyaret etmenin meşru oluşu” başlığı altında zikretmiştir.

Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in annesine bağışlanma dilemesinin yasaklanması da açık şekilde onun şirk üzere öldüğüne delalet etmektedir.

Katade rahimehullah dedi ki:

ذُكِرَ لَنَا أَنَّ رَجُلًا مِنْ أَصْحَابِ النَّبِيِّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ يَا نَبِيَّ اللَّهِ إِنَّ مِنْ آبَائِنَا مَنْ كَانَ يُحْسِنُ الْجِوَارَ وَيَصِلُ الْأَرْحَامَ وَيَفُكُّ الْعَانِيَ وَيُوفِي بِالذِّمَمِ أَفَلَا نَسْتَغْفِرُ لَهُمْ؟ قَالَ فَقَالَ النَّبِيُّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ بَلَى وَاللَّهِ لَأَسْتَغْفِرَنَّ لِأَبِي كَمَا اسْتَغْفَرَ إِبْرَاهِيمُ لِأَبِيهِ قَالَ فَأَنْزَلَ اللَّهُ {مَا كَانَ لِلنَّبِيِّ وَالَّذِينَ آمَنُوا أَنْ يَسْتَغْفِرُوا لِلْمُشْرِكِينَ}. . حَتَّى بَلَغَ: {الْجَحِيمِ} ثُمَّ عَذَرَ اللَّهُ إِبْرَاهِيمَ فَقَالَ {وَمَا كَانَ اسْتِغْفَارُ إِبْرَاهِيمَ لِأَبِيهِ إِلَّا عَنْ مَوْعِدَةٍ وَعَدَهَا إِيَّاهُ فَلَمَّا تَبَيَّنَ لَهُ أَنَّهُ عَدُوٌّ لِلَّهِ تَبَرَّأَ مِنْهُ} قَالَ وَذُكِرَ لَنَا أَنَّ نَبِيَّ اللَّهِ قَالَ أُوحِيَ إِلَيَّ كَلِمَاتٍ فَدَخَلْنَ فِي أُذُنِي وَوَقَرْنَ فِي قَلْبِي أُمِرْتُ أَنْ لَا أَسْتَغْفِرَ لِمَنْ مَاتَ مُشْرِكًا

“Bize anlatıldığına göre Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in ashabından biri dedi ki: “Ey Allah’ın nebisi! Babalarımızdan güzel komşuluk yapan, sılayı rahim yapan, zor durumdakileri kurtaran, zimmetleri gözetenler vardı. Onlar için bağışlanma dilemeyelim mi?” Nebî sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:

Evet, vallahi ben İbrahim’in babasına bağışlanma dilediği gibi ben de elbette babam için bağışlanma dileyeceğim.” Bunun üzerine şu ayet nazil oldu: “Kendilerine cehennemlikler oldukları açıklandıktan sonra yakınları dahi olsa müşrikler için bağışlanma dilemeleri Nebi’ye de, iman edenlere de yaraşmaz.” (Tevbe 113) Sonra Allah İbrahim aleyhi's-selâm’ın mazeretini bildirerek şöyle buyurdu:

İbrahim’in babası için bağışlanma dilemesi, yalnızca ona verdiği bir söz dolayısıyla idi. Kendisine, onun gerçekten Allah’a düşman olduğu açıklanınca ondan uzaklaştı.” (Tevbe 114) Yine bize anlattıklarına göre Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

Bana öyle sözler vahyedildi ki kulaklarıma doldu ve kalbim karar kıldı. Müşrik olarak ölenler için bağışlanma dilememem emrolundu.”[7]

Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in annesinin de ateşte olduğuna hatta şirk üzere ölmüş olduğuna dair ifade hadiste gelmiştir:

Alkame b. Kays rahimehullah şöyle demiştir: “Bana Muleyke el-Cufiye’nin iki oğlu tahdis ettiler, dediler ki:

أتينا رسول الله صلى الله عليه وسلم فقلنا يا رسول الله أخبرنا عن أم لنا ماتت في الجاهلية كانت تصل الرحم وتصدق وتفعل وتفعل فها ينفعها ذلك؟ قال لا قال فإنها وأدت أختا لنا في الجاهلية فهل ينفع ذلك أختنا؟ قال لا الوائدة والموؤدة في النار إلا أن تدرك الوائدة الإسلام فتسلم فلما رأى ما دخل علينا قال وأمي مع أمكما

“Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e gittik ve dedik ki:

“Ey Allah’ın rasulü! Bize cahiliyede ölmüş olan annemiz hakkında haber ver. O sılayı rahim yapar, sadaka verir, şöyle ve şöyle yapardı. Bunlar ona fayda verir mi?” Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:

Hayır.” Dediler ki: “O cahiliyede kız kardeşimizi de diri olarak gömmüştü. Bunlar kızkardeşimize fayda verir mi?” Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:

Hayır. Gömen de, gömülen de ateştedir. Ancak gömen kimse İslam’a yetişir de müslüman olursa o başka.” Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem bizim girdiğimiz hali görünce buyurdu ki:

Benim annem de sizin annenizle beraberdir.”[8]

Ebu Rezin radıyallahu anh’den:

قُلْتُ يَا رَسُولَ اللَّهِ أَيْنَ أُمِّي؟ قَالَ أُمُّكَ فِي النَّارِ قُلْتُ: فَأَيْنَ مَنْ مَضَى مِنْ أَهْلِكَ؟ قَالَ: «أَمَا تَرْضَى أَنْ تَكُونَ أَمُّكَ مَعَ أُمِّي؟

“Dedim ki: “Ey Allah’ın rasulü! Annem nerede?” Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:

Ateşte” Dedim ki: “Senin geçmişteki aile halkın nerede?” Buyurdu ki:

Benim annemin de senin annenle beraber (ateşte) olmasına razı olmaz mısın?[9]

Yine Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in annesinin müşrik olarak öldüğüne dair tasrih de rivayet edilmiştir:

Burayde radıyallahu anh dedi ki:

كُنَّا مَعَ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيه وَسَلَّم حَتَّى إِذَا كُنَّا بِوَدَّانَ أَوْ بِالْقُبُورِ سَأَلَ الشَّفَاعَةَ لأُمِّه أَحْسَبُهُ قَالَ فَضَرَبَ جبريلُ صَلَّى اللَّهُ عَلَيه وَسَلَّم صَدْرَهُ وَقال لا تَسْتَغْفِرْ لِمَنْ مَاتَ مُشْرِكًا فَرَجَعَ وهُو حزينٌ

“Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem ile beraberdik. Veddân’a veya kabirlere geldiğimizde annesine şefaat etmek istedi. Zannederim şöyle dedi:

“Bunun üzerine Cibril sallallahu aleyhi ve sellem Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in göğsüne vurdu ve şöyle dedi:

Müşrik olarak ölen kimseye bağışlanma dileme!” Bunun üzerine Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem hüzünlü bir şekilde geri döndü.”[10]

Sonuç: Cahiliyye döneminde ölenler fetret ehli değillerdir. Onlardan cennetlik olduğu bildirilenler dışındakiler cehennemliktir. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in anne ve babası da cahiliyye üzere ölmüşlerdir.



[1] Sahih. Muslim (203) İbn Hibbân (574) Ebû Dâvûd (4718)

[2] Sahih. İbnu’s-Sunni Amelu’l-Yevm ve’l-Leyle (595) Ziyau’l-Makdisi el-Muhtare (3/204) Taberânî Mu'cemu'l-Kebîr (1/145) Bezzar (3/299) İbn Mace (1573) Beyhakî Delail (1/191) Ebu Nuaym Marife (522) Kadıyu’l-Maristan Meşyeha (254) el-Elbâni, es-Sahiha (18)

[3] Hasen. Taberânî Mu'cemu'l-Kebîr (4/27) Tahavi Şerhu Muşkili’l-Asar (2527) el-Elbani es-Sahiha (2592)

[4] Hasen ligayrihi. İbn Huzeyme et-Tevhid (215) bunun isnadında İmran b. Halid b. Talîk’ta zayıflık vardır. Lakin hasen isnadla mutabi’ini: Ru’yani (85) İbnu’l-A’rabi Mu’cem (1895) el-Lalekai İtikad (1184) rivayet etmişlerdir.

[5] Sahih. Muslim (976) Ebu Davud (3234) Nesai (4/90) İbn Mace (1569, 1572) İbn Hibban (3159) Hâkim (1/375) Beyhaki (4/70) Ahmed (2/441) Beyhaki Delail (1/190)

[6] Sahih ligayrihi. Beyhaki Delâil (1/189) Taberânî ed-Dua (1968) İbn Sad (1/74) el-Elbânî Ahkamu’l-Cenaiz (s.188)

[7] Taberî Tefsir (12/24)

[8] Muslim'in şartına göre sahih. Begavi Mu’cemu’s-Sahabe (1020) İbn Mende Marifetu’s-Sahabe (s.688) Beyhakî el-Kada ve’l-Kader (620) İbn Asakir Mu’cem (1142)

* Seleme b. Muleyke radıyallahu anh’den şahidi: İbn Bişran Emali (1470) Harbî Garibu’l-Hadis (2/688) Ebu’ş-Şeyh Tabakat (3/307) Beyhakî el-Kada ve’l-Kader (623) Hatib Tarih (7/333) Ebu Nuaym Marife (3397)

* İbn Mes’ud radıyallahu anh’den şahidi: Ebu Abdillah et-Temimi Telkihu’l-Ukul (242) Seri b. Yahya Min Hadisi Sufyan es-Sevri (110) İbn Sâ’ad es-Sani Min Hadisi Abdillah b. Mes’ud (35) Ahmed (1/398) İbn Faris Cüz (14) Bezzar (4/339) Taberânî Mu'cemu'l-Kebîr (10/80) Taberânî Mu'cemu'l-Evsat (2559) İbn Batta el-İbane (4/80) Ebu Nuaym Marife (7090) Ebû Nuaym Hilyetu'l-Evliyâ (4/238) İbn Şahin Nasihu’l-Hadis (655) Hakim (2/396) İsnadında Osman b. Umeyr zayıftır.

[9] Hasen. Ahmed (4/11) Tayalisi (1186) İbn Ebi Hayseme Tarih (2164) İbn Ebi Asım es-Sunne (638) Taberânî Mu'cemu'l-Kebîr (19/208)

[10] Hasen. Bezzar (10/326)

29 Kasım 2025 Cumartesi

Yatarken Okunacak Dua Hakkında Zayıf Bir Rivayet

 

Esselamü aleyküm ve rahmetullahi ve beraketuhu

Bu hadis sahih mi?

حَدَّثَنَا هَاشِمُ بْنُ مَرْثَدٍ، ثنا مُحَمَّدُ بْنُ إِسْمَاعِيلَ بْنِ عَيَّاشٍ، حَدَّثَنِي أَبِي، حَدَّثَنِي ضَمْضَمُ بْنُ زُرْعَةَ، عَنْ شُرَيْحِ بْنِ عُبَيْدٍ، عَنْ أَبِي مَالِكٍ الْأَشْعَرِيِّ، قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: "لِيَقُلْ أَحَدُكُمْ حِينَ يُرِيدُ أَنْ يَنَامَ: آمَنْتُ بِاللهِ وَكَفَرْتُ بِالطَّاغُوتِ، وَعْدُ اللهِ حَقٌّ وَصَدَقَ الْمُرْسَلُونَ، اللهُمَّ إِنِّي أَعُوذُ بِكَ مِنْ طَوَارِقِ هَذَا اللَّيْلِ إِلَّا طَارِقًا يَطْرُقُ بِخَيْرٍ"

Bize Haşim bin Mersed tahdis etti, dedi ki: Bize Muhammed bin İsmail bin Ayyaş tahdis etti, dedi ki: Bana babam tahdis etti, dedi ki: Bana Damdam bin Zur'a, Şurayh bin Ubeyd'den, o da Ebu Malik el Eş'ari radiyallahu anh'dan tahdis etti, dedi ki:

Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Sizden biriniz, yatmak istediği zaman 'Allah'a iman ettim ve tağutu inkar ettim. Allah'ın vaadi haktır ve Rasuller doğru söylemişlerdir. Allah'ım! Hayır hariç, bu gecenin ansızın gelen (görülmeyen) şeylerinden (cin ve şeytanlardan) sana sığınırım' desin"

Taberani Mucemu'l Kebir Arapça 3/297 Mektebetu İbn Teymiyye Türkçe 3/405 Ocak yayınları

Cevap:

Aleykum selam ve rahmetullah ve berakatuh.

Bu hadis sahih değildir. Üç tane illeti vardır:

1- Ravilerinden Haşim b. Mersed et-Taberani hakkında İbn Hibban: “Bir şey değildir” demiştir.

2- Muhammed b. İsmail b. Ayyaş hakkında Ebu Hâtim dedi ki: “Babasından bir şey işitmemiştir. Ona hadis getirirler, o da babasındanmış gibi rivayet ederdi.”

Ebu Ubeyd el-Acurrî, Ebû Dâvûd’a onun hakkında sorunca dedi ki: “Bir şey değildir. Onu gördüm. Humus’a birçok defa gittiğimde o hayatta idi. Amr b. Osman’a onun hakkında sorduğumda onu zemmetti.” Bunları Hafız Mizzi Tehzibu’l-Kemal’de zikretmiştir.

3- Şureyh b. Ubeyd ile Ebu Malik el-Eşari radıyallahu anh arasında inkıta vardır. İbn Ebî Hâtim, el-Merasil’de (s.60) babasının şöyle dediğini zikretmiştir: “Şureyh b. Ubeyd’in Ebu Malik el-Eşari radıyallahu anh’den rivayeti mürseldir.”

Bu illetler zayıflığın şiddetli olduğunu göstermektedir.

El-Elbani de Daifu’l-Cami’de (4952) ve ed-Daife’de (5611) hadisin zayıf olduğunu belirtmiştir.

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)